Sıçrama Tahtası: Jerzy Grotowski
Jerzy Grotowski, bir gösteri üzerinde çalışılırken,
ses ve beden yetkinliğine yönelik geliştirdiği temrinlerini kullanmaz. Bu
temrinlerin stereotip hale geleceği korkusunu taşır. Ama bazı oyunlar, ya da
bazı sahneler için özel temrinler kullanır ve bu temrinlerle üretilen
doğaçlamaları gösteri yapısına alır.
Ancak, 'Tiyatro Laboratuvarı'nın temrinleriyle rol
çalışmaları birbirinden farklı yapılır. Temrinler, oyunun durumları ve
ayrıntıları için sadece bir sıçrama tahtası görevi görürler. Başka
topluluklarda olduğu gibi atölye çalışmaları seyirciye gösteri süreci ya da
gösteri olarak sunulmaz. Oyundaki durumlara göre uyarlanan temrinlerde de
oyuncuların kişisel belirlemeleri önemlidir.
Grotowski bir oyunu, bildiklerini başkalarına öğretmek
için sahnelemez. Tam tersine ilgisini çeken konuyu ele alıp, bunun üzerinde
uzun süre oyuncularla birlikte uygulamalar yaparak bu konu üzerine bilgilenir.
Bir oyun çalışmaya başlamasının iki nedeni vardır:
1. Oyunu ele alır, çünkü oyun onu
büyülemiştir. Ancak, Grotowski' yi hoşlanmadığı şeyler büyüler. Provalarda da
bu tavrını sürdürür; sevmediği şeyi sonuna kadar sevmeden, saldırmayı sürdürür.
Her şeyi en son noktaya kadar götürür.
2. 'Bu mümkün mü?' sorusunu
sorabileceği bir şeyle karşı karşıyadır. Olanaksızı nasıl olanaklı
kılabileceğini araştırır''.
Gösteri amaç değil, araçtır. Önemli olan çalışma
sürecidir. Bu nedenle hemen hemen her gösteri üç yıl gibi uzun zaman diliminde
yapılan çalışmalardan sonra oluşturulmuştur.
Grotowski'nin gösterilerinde sadece 'kendini aşmak'
temasının çeşitlemeleri görülür. Bu nedenle provalar yıllar sürer. Her prova da
kendi içinde o kadar uzun sürer ki oyuncular bitkinlik sınırına gelir. Bu
bilinçli yapılır, çünkü Grotowski, ancak bu durumda oyuncunun yaratıcı sürecini
engelleyen sınırların aşılabileceğine inanır.
Proje doğaçlamalarla giderek değişir, hatta tema bile
değişebilir, önemli olan, oyun çalışmayı beklenmeyene doğru yapılan
sürprizlerle dolu bir yolculuk olarak ele almaktır.
Grotowski için her gösteri bir prova kadar tehlikeli
ve risklidir. Provalar sırasında elde edilenler seyirci ile buluşmada
kaybedilebilir. Diğer bir tehlike ise, bir gösterinin mükemmelliğe erişmesidir.
Bu durumda o gösteri reddedilir. Çünkü gösteri hedeften uzaklaşmıştır.
Gösterileriyle, geçmişte kolektif ritüellerde olduğu
gibi coşku yaratarak gerçekle, güzelliğin; akılla, duygunun: bedenle, ruhun;
acı ile zevkin birbirinden farkı olmadığı, ayrı alanlara ayrılmadığı, bütüncül
gerçeklikte yeraldığı ve insanın kendini bütüncül varolmaya yakın hissetiği
zamanlardaki temel deneyimlerin ütopyasını yaratmak ister.
Çalışılacak metin belirlendikten sonra provalara
başlamadan bu metin üzerinde ilk kursu yapılır. Provalar sırasında kurguda ek
değişiklikler yapılır. Bütün bu değişimlerdeki hedef, oyuncunun yaratıcı
sürecinin ortaya çıkarılması, yüzleşmeye elverişli hale getirilmesidir.
Grotowski son gösterilerinde belli bir metin
kullanmamıştır. Bir tema belirlemiş ve doğaçlamalarla temayı geliştirmeye
girişmiştir. Bir süre sonra olgunlaşan doğaçlamalardan iyileri saptanıp, bunlar
üzerine yoğunlaşılmıştır. Bu yöntemde roller doğaçlamaların akışı içinde
yaratılır. Ancak, bazen doğaçlamalar o kadar ilerler ve olgun hale gelir ki,
çalışma tamamen yön değiştirip, bir başka çalışmaya dönüşür. Bu
yöntemde oyuncular yönetmenin belirleyiciliğinde doğaçlamalar
yaparlar. Doğaçlamalarında kullandıkları diyaloglardan öze katkısı doğrudan
olanlar ele alınır, sıralanır ve işlenir. Sonuçta tüm insanlığa maledilmiş
sözler gösteride yer alır. Grotowski' ye göre metin kendi başına tiyatro
değildir. Oyuncunun kullanımı ile tiyatroya dönüştürülür.
Oyuncudan metni oynaması istenmez. Hedef, metinle
oyuncu arasında bir buluşma ortaya çıkarmaktır. Oyuncu sessiz bir skorla
çalışıp, metni yalnızca düşüncelerinde okumalı, böylece kişisel etki ve tepki
yoksunluğunun maskesini düşürmelidir. Metin hiç okunmayabilir ya da alıntı
olarak 'ezberden söylenebilir'. Önemli olan, oyuncunun sözcüklerle açığa
çıkarılan düşünce döngüsünü bulgulamasıdır. Grotowski oyun çalışırken en önemli
bulduğu - anahtar - sahneyi ele alarak doğaçlamalara başlar .
Provalarda temel hedef 'otantik itkiler' i bulmak,
yazılı metinle oyuncu arasında buluşma zemini yakalamaktır. Metinde yer alan
sözlerin söylenmesi için gerekli yönelişler aranır. Her cümle için bu arayışlar
yinelenir. Örneğin, Çehov'un Martı oyununda Nina, Treplev'e
" Benden nefret etmenizden korkuyordum..." der. Bunu söyleme nedeni
araştırılır. Metinde bu cümle öncesinde ve sonrasında yer alan ifadeler ve
hareketler incelenir. Çeşitli olasılıklar denenir. Beliren yoruma en uygun
hareket bulunur. Örneğin, Treplev, Nina içeri girdiğinde onun şapkasını ve
mantosunu çıkarır, ama bunları bir yere koymak yerine elinde tutup, yerlere
sürünmesine izin verebilir. Nina mantosunu kurtarmak ister, birden Treplev' e
yaklaşıp, mantosunu alırken oturmalarını işaret edebilir. Bu durumda bu cümle
anlamlı olabilir.
Rol dağılımı, rolün oyuncuya kendini analiz etmesinde
ne ölçüde hizmet edeceği gözönünde bulundurularak yapılır. Verili olana
oyuncunun, bedeni ve sesi ile nasıl yanıt verebileceği önem kazanır. Belirli
bir sahne ya da rol oyuncuya bütün varlığı ile yanıt vermesini sağlayacak
itkiyi vermezse, o sahne atılır.
Oyuncudan rolünü ezberlemesi değil, doğaçlaması,
karakterle özdeşleşmesi yerine rolüyle yüzleşmesi istenir. Rol ne yaşanır ne de
dışardan resmedilir. Oyuncunun rolüyle, toplumsal güdülenmelerinin, toplumsal
bilinçaltının farkına varması istenir. Örneğin, oyuncu Hamlet rolünü
üstlenmişse Shakespeare' in Danimarkalı Hamlet' i olmak yerine, Hamlet'le
buluşmalı, kendi Hamletlerini bulmalıdır. Oyundaki sözlerini kendi deneyiminin
bağlamı içinde söylemelidir. Kalıplardan kaçınmak için sürekli denemeler,
doğaçlamalar yapılır. Rol bir sıçrama tahtası olarak kullanılır. Amaç, günlük
maskelerin ardında gizlenen kişiliğin en iç çekirdeğini ortaya çıkarmak ve bunu
kurban ederek sergilemektir.
Rol üzerinde çalışmalar aylarca sürer. Oyuncu rolünü
kendi dışında inşa etmez, rolü için sadece malzeme değildir. Bunun yerine
oyuncu, kendini soyar, engelleri aşma cesaretiyle kendini açığa çıkarır.
Gerçekten içten olduğunda ise olduğu gibi olma özgürlüğüne kavuşur, Oyuncu
rolünün her jestini, her sözcüğünü, her sessizliğini tam ve kasıtlı bir biçimde
üretene kadar çalışmasını sürdürür. Karakteri kendi doğasıyla boğuşma,
kişiliğinin gizli katmanlarına ulaşma, en acı veren ve sır dolu kalbinin en
derininde yatan şeylerden sıyrılma aracı olarak kullanır. Bu acı verici,
acımasız kendini keşfetme süreci ile oyuncu toplumsal kimliğinin kabuğunu
kasıtlı bir biçimde kırar. Oyuncu kendini kurban ederek kontrol altına almaya
çalıştığı seyircisi ile yabancılaşmaların ve kişisel sınırlamaların ötesine
geçer. Oyuncu ve seyirci bir arınma doruğuna, zirvesine ulaşarak kendi
doğalarını benimserler; özgürleşirler. Bu süreç çağdaş bir deyişle psikanalitik
terapidir .
Grotowski'nin her oyununun gösterisi bir önceki
sergilenişinden farklıdır. Çünkü oyuncular her gece doğaçlamalar yaparak oyunu
yeniden oluştururlar. Doğaçlamalara olanak vermek için her gece oynamak yerine,
belirli aralıklarla seyirci ile buluşma yöntemine başvurulur.
Her gösteri için seyirci sayısı belirlenir. Bu
belirlemede gösterinin kapsayacağı seyirci gözönünde tutulur. Genel yaklaşım
ise, küçük bir seyirci topluluğuna oynamaktır. Gösteri alanının seçiminde de
aynı ilkeden yola çıkılır. Her bir gösteri için, oyuncularla seyirciler ve oyun
yeri ile gözlemcilerin yerleştirildiği yer arasındaki ilişkinin bir çeşidi
aranır.
Grotowski, gösteriden çok oyun çalışma aşaması ile
ilgilendiği için Tiyatro Laboratuvarı' ile az sayıda gösteri oluşturmuştur. Bu
gösterilerden bazıları: Akropolis, Dr. Faustus. Sadık Prens ve Apocalypsis Cum Figuris' dir. Apocalypsis
Cıım Figııris dışında tüm gösterilerinde bir metinden yola çıkmış ve
gösteriyi doğaçlamalarla provalarda oluşturmuştur. Topluluğun son gösterisi
olan bu çalışma İncil'e dayanır ve tiyatro ötesi eğilimlerin açığa çıkmasını
getirmiştir. Grotowski, bu çalışmada ilk defa olarak yönetmen otoritesini bir
yana bırakarak, oyuncuları olabildiğince özgür bırakmıştır. Oyuncular da bu
çalışmaya gösteri olarak yaklaşmamışlardır. Topluluk oyuncularından Zygmunt
Molikbu gösteri ile ilgili deneyimlerini şu şekilde ifade etmiştir:
"Apocalypsis hiçbir zaman benim için bir gösteri
gibi olmadı. Tam bir yaşantı içinde, bir süre için başka bir dünyada
olabildiğim bir zaman gibiydi ve bu size her günkü yaşama dayanma gücü
verebilir".
Topluluk uzun süreli bir birliktelik içinde olduğu
için, giderek ilişkilerde yıpranma ve kısırlaşma tehlikesi doğmuştur. Bunun
önüne geçmek için topluluğa genç elemanlar alınma yoluna gidilmiş ama bu da
çözüm olmamıştır. Grotowski, bu gösteriden sonra Tiyatro Laboratuvarı ile
birlikte başka gösteri hazırlamamıştır. Günümüzde, 'oyuncu'nun seyirci yerine
kendisi için yaptığı tiyatro ötesi çalışmaları yürütmektedir.
Akropolis 'Tiyatro Laboratuvarı'nın en çok ses getiren
gösterilerinden olan bu çalışma ilk kez 1962 yılında sergilenmiştir. Video
kasetini izlediğim bu oyunda, Polonyalı yazar G.
Wcpianski'nin oyununu ele alan Grotowski, bu oyunu bir sıçrama tahtası gibi
kullanarak, kendi gösteri metnini oluşturmuştur. Bu amaçla metne yeni bölümler
ve sahneler eklemiştir. Bu gösteride Grotowski'nin temel düşüncesi tüm toplumun
özetini vermek, toplama kampı gibi bir 'modern' deneyim ışığında değerleri
araştırmaktır.
Akropolis' gösterisinin yönetmen yardımcılığını Eugenio
Barba, sahne tasarımım ise Jozef Szajna üstlenmiştir.
Oyun, orjinalinde bir Leh tapınağı olan Crakow
Kraliyet Sarayı çevresinde geçen klasik bir oyundur. Grotowski artık Kraliyet
Sarayı'nın bir tapınak olmadığı, uygarlığın bir mezarlığı olduğu düşüncesinden
hareketle bu tapınağı bütün uluslar için uygarlığın mezarı olarak kabul edilen
Auschwitz'e dönüştürmüştür. Gösteri, sosyal psikoterapi, kolektif
komplekslerden arınma gibi bir malzemeye sahiptir ve kahraman arketiplerini
tersine çevirme, çağdaş mitosların nasıl kurgulandığını seyirciye göstermek
içindir. Karakterler, içinde yaşanılan yüzyılın karmaşası ve aşırılıkları
içinde bir imha kampında, kültür tarihinin çarpıcı anılarını canlandırma işlevi
görürler. Bu oyun ile cevaplan araştırılan soru: Bütünsel bir şiddettin insan
doğasını nasıl etkileyeceğidir.
Nazi toplama kamplarındaki karabasanın simgesel
görünüşleri olan soba boruları, banyo küvetleri, el arabaları ve insan
fırınlarını simgeleyen eşyalar... yarı yanmış insanlar, takunya ve zincir
sesleri, kimlikleri ve kişilikleri yok edilmiş insanların imgeleri... ele
alınarak metin yeni bir montajla doğaçlamalara uygun malzemeye
dönüştürülmüştür. Oluşturulan bu kanava oyuncuların yaptıkları doğaçlamalarla yaratıcı
hale getirilmiş ve her oynayışta yeniliklere elverecek biçimde düzenlenmiştir.
Sevrci ile oyuncuyu yüzleştirme sürecine getirmek için çaba harcanmıştır.
Akropolis oyununda tema İsa ve insan ruhudur. Polonya
kültürü egemendir. Grotowski'nin bu oyunu ele almasının nedeni Avrupa kültürüne
ait geleneğin açığa çıkabileceği bir zemin yakalayabilmesidir. Asıl oyun
metninde yer alan Katedralin, toplama kampına dönüştürülmesi düşüncesi
sahnelemenin çıkış noktasını oluşturur.
Grotowski, özellikle acının ürküntü verici ve çirkin
yanlarını vurgulamaya yönelmiştir. Bunu insanlığı ilksel hayvan reflekslerine
indirgeyerek, katil ve kurbanı içiçe göstererek yapma yolunu seçmiştir.
Gösteride kurbanları göstermek yerine, acımasız oyunun kuralları gösterilir.
"Akropolis", "Kabile Mezarlığı"
sloganları, oyun süresince yinelenir. Oyuncular başka bir dünyanın, başka bir
zamanın figürleri olarak yer alırlar, yaşayanlar için adeta ölüdürler.
Oyunculukta abartıya gidilmesi ve kullanılan sesler, No Tiyatrosu'nu andırır.
Oyuncular ifade için doğaçlamalar yaparak belirlenmiş, arketipsel yüz maskları
( ölü masklar ) seçmiş, makyaj kullanmadan bunları gerçekleştirmişlerdir. Her
karakterin kişiliksizleştirilmesi hedeflenmiştir. Yüz ifadeleri; cinsiyetsiz,
yaşsız, birbirinin aynı insanlarmış gibidir. Kathakali yönteminden bazı
hareketler alınmış ve bunlar doğaçlamalarla çeşitlendirilerek, ayrıntılı olarak
tasarlanmış ve yerleştirilmiştir.
Schechner'ın, Grotowski'nin Yoksul Tiyatro tekniğini
en iyi uygulayan oyuncusu olan Ryszard Cieslak'le yaptığı röportajda,
Cieslak, Akropolis oyunundaki rolünden yola çıkarak, skor ve
oyuncunun oynama sürecindeki buluşmasını, bardak ve içindeki mum metaforu ile
açıklamıştır;
"Skor, içinde yanan bir mum bulunan cam bir
bardağa benzer. Cam serttir ve alev içerir. îçindeki alev oyuncudur ama cam
alev değildir. Alev benim her geceki içsel gelişimimdir. Alev skoru
aydınlatandır.Seyircinin skor yolu ile gördüğüdür. Skor aynı kalır ama alev
oyundan oyuna farklılaşır”.
Son sahne 'trans' içinde oynanır. Bir neslin fırınlara
gönderilerek yakılması gibi oyuncular bütüncül bir hareketle transa geçerek
ilerleyip, yok olurlar.
Akropolis sözlü ifade araçlarının geniş bir biçimde
kullanımına sahiptir. Küçük bir çocuğun karışık mırıltılarından başlayıp, en
karmaşık retoriğe dayalı ezberi de kapsayan bütün vokal ifade araçları
kullanılır. Anlaşılmaz iniltiler, hayvan kükremeleri, dokunaklı halk türküleri,
kilise şarkıları, lehçeler, şiirin tumturaklı okunuşu kullanılmıştır.
Bu gösteri müziği ile de ön plana çıkar. Oyun, imha
kampındaki çalışma ritmine göre düzenlenmiştir. Sesler için özel doğaçlama
çalışmaları yapılmış; ikili, üçlü kullanım, tıslamalı fısıltı, sürekli
yinelemeler ve fıziksel sesler üretilmiştir. Bu ayrıntılı çalışmalar sonucu
insanlığın karanlık koşulları ve yoksulluğu imgeleri oluşturulmuştur. Bunun
yanısıra ritmde karakterlerin kendi gençliklerinin geleneklerine, kendi
uluslarının düşlerine ( Onlar için imkansız olan özgürlük, normal yaşam düşü.)
döndükleri belirli kesintiler vardır. Ancak her düş kırık, her edim bir
paradokstur"0 Oyunculardan birinin çaldığı keman, oyunun ana motifini
verir, çelişkiler yaratır, aynı zamanda çalışma sürelerini belirleyen işaret
gibi kullanılır. Keman dışında hiç bir müzik enstrümanı kullanılmaz. Çekiç
sesleri, ayaklara giyilen kaba botlarla yere vurarak tempo tutma ve tırnaklarla
metal borulardan çıkarılan seslerle gösteri, oyuncuların baştan sona kadar tek
bir vücut - bir orkestra - gibi büyük bir uyum içinde hareket ettiklerini
gösterir. Oyuncular tüm gösteri süresince sahnede bulunan paslı metal
yığınından absürd bir uygarlık - mezarlık - inşa ederler.
Kostüm, insanları kişisel özelliklerinden soyutlayan,
cinsiyet, yaş ve toplumsal sınıfları yok eden, kamp üniformasını simgeleyen
tektip, yıpranmış, parçalanmış çuvallardan oluşmuştur. Yırtık yerlerden
oyuncuların yaralanmış bedenleri görülür. Ayaklarda tahta botlar, başlarda ise
bereler vardır.
İllüzyonu yaratmak için gerçek nesneler kullanılmaz.
Bunun yerine tiyatral olarak ifade edilebilecek kadar güçlü gerçekliğe yakın nesneler
(tahta ayakkabı, patates çuvalından giysi v.b. ) kullanılır. Dekor ve dekor
parçalan yerine, oyuncular tarafından yaratılan imgesel nesneler
kullanılmıştır. Örneğin, yer deniz olur, masa sandal, sandalyenin arkalığı da
hapishane hücresi v.b.
Akropolis, seyircinin arasında ve ortasında yer alan
dikdörtgen bir oyun alanında oynanmıştır. Seyirci, oyunda katılımcı olarak
değil, tanık olarak yer alır. Oyuncular seyirciler arasında, ancak onları
görmezden gelerek oynarlar. Seyircilerle hiç bir ilişkiye yer verilmez.
Topluluk, bu gösteriyi beş aynı yorumla, sekiz yıl
gibi uzun bir süre sergilemeyi sürdürmüştür. Polonya dışında Hollanda, Belçika,
İngiltere, Fransa ve Amerika'da oynanmış ve bir çok ülkenin televizyon program
yapımcıları tarafından filme alınmıştır. Ancak belirli bir süre sonra bu oyunu
oynamayı bırakmışlardır. Oynamaya son verişin nedeni -profesyonel gösteri
topluluklarının aksine- teknik mükemmelliğe ulaşma nedeni ile canlılığın
yitirilmesidir. Bu oyunun başkaları ile karşılaşma olmaktan çıkıp, sadece
estetik bir olay haline dönüşmesidir.
Yorumlar
Yorum Gönder