Oyuncunun Yaratıcılığını Biçimleme: Peter Brook
Çalıştığı oyunu doğaçlamalarla geliştiren Brook,
doğaçlamaları provalar devam ettiği sürece kullanır ve her gösteri öncesinde
doğaçlama yapılmasını yararlı bulur. Provalarında, oyuncuların istedikleri şeyleri
getirmelerine olanak sağlayacak biçimde özgür bir ortam hazırlar ve oyunculara
hiç bir yaptırımda bulunmayarak, özgürce çalışmalarını sağlar.
b. Keith Johnstone
1950'lerde İngiltere'de ilk doğaçlama tiyatrosunu
kurup, yaşama geçirerek tiyatroda yerini alan sanatçı Keith Johnstone' dur.
Doğaçlamanın bireysel eğitimde olduğu kadar, takım çalışmasının gelişiminde de
değerini göstermiştir. Royal Court Theatre' (R.C.T.) da deneysel çalışmalar
gerçekleştirmek için kurulan stüdyoda geliştirdiği doğaçlama temrinleri ile
doğaçlama tiyatrosunun ilk temellerini atmıştır.
Kariyerine İngiltere' de ilkokul öğretmenliği ile
başlayan Johnstone, burada herkes tarafından eğitilemez denilen çocukları
eğitim yaşamına kazandırması ile dikkat çeker. Eğitim için kullandığı yaratıcı
yöntemler onu tiyatroya götürür. R. C. T.'da önce yazar, daha sonra dramaturg,
yazar, yönetmen ve eğitimci olarak çalışmaya başlar. R.C.T. deneysel
çalışmaların yapıldığı bir tiyatrodur. Yazarlar topluluğu vardır ve bu topluluk
oyunların sahnelenmesinde aktif olarak yer alır. Daha sonra burada atölye
çalışmalarının gerçekleştirilmesi amacı ile stüdyo kurulur. Johnstone' a da
eğitmenlik görevi verilir. Johnstone böylece doğaçlama çalışmalarını sağlıklı
yürütebilme ve yöntemini oluşturabilme fırsatıbulur. Eğitmenlik yanında
yazarlar topluluğu ile
çalışmalarını sürdürür, yazdığı oyunların başka yönetmenler tarafından
sahnelenmesine yardım eder.
Daha sonra İngiltere' den ayrılan Johnstone Kanada' ya
yerleşmiştir. Halen, Kanada'da Calgary Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde profesör
olarak eğitmenlik yapmakta ve topluluğu ile doğaçlama gösteriler sergilemeyi
sürdürmektedir.
Doğaçlamayı kendi geliştirdiği yöntemle gerçek dışı
öykülerden yola çıkarak, sözel veya özgür yaratıya dayalı sezgisel duyarlılıkla
ve maske çalışmaları üzerine geliştirdiği temrinlerle sürdürür. Hedefi
spontanlık ve anlatı yetisi kazandırmaktır. Tekniğini R.C.T'ın stüdyosunda,
okullarda, kolejlerde ve daha sonra ise oluşturduğu 'The Theatre Machine'
topluluğunda gerçekleştirdiği çalışmalarla olgunlaştırmıştır.
Johnstone 1950'lerde İngiltere' de tiyatro eğitmenliği
yaparken çeşitli alanlarda yapılan yarışmalar gibi, tiyatro yolu ile
yarışılacağı, eğlenmek amacı ile doğaçlama tiyatrosunun kullanılabilineceği
görüşünü ortaya koymuştur .Ancak 1960'lara kadar İngiltere' de doğaçlama yapmak
yasaktı. Sahnede kullanılacak her kelime, Kraliçe'yi temsil eden görevliler
tarafından önceden kontrol edilirdi. Bu yasa 1960'larda değişmiştir. Bu nedenle
Johnstone bu düşüncesini ertelemiş, ancak Calgary Üniversitesi’nde 1970'lerde
gerçekleştirebilmiştir.
1966 yılına kadar Viola Spolin'in geliştirdiği
doğaçlama yönteminden habersiz, kendi yöntemini oluşturrnaya girişmiştir. Ancak
bu tarihten sonra Spolin' in Improvisation for the Theatre kitabını,
oyununu izleyen bir seyircinin vermesi üzerine edinerek, bu yöntem konusunda
bilgilendiğini belirtir.
Johnstone' un doğaçlamalar üretmekteki amacı,
doğaçlamalar yoluyla, çocukların ve yetişkinlerin kendilerinde varolan yaratıcı
imgelem güçlerini keşfetmelerini sağlayarak, bu yetilerini kullanabilmeleri
için zemin hazırlamaktır. Edward Bond, 1950'lerde Johnstone'un yaptığı
çalışmaları tanımlamak için şunları söylemiştir:
"Johnstone bir katalizör görevi görerek bizim
tarafımızdan gerçekleştirilen deneyimlerimizi, imgelerimizi uysallaştırarak,
kullanılır hale getirir.”
Johnstone' a göre herkes yaratıcı güce sahiptir, ancak
bazıları bu gücü aktif olarak kullanabilirken, bir çok insan böylesi bir gücü
olduğunun farkında bile değildir. Çeşitli nedenlerle imgelem gücü dondurulmuştur.
însan bilinçaltı ile dost olduğunda hayal bile edemeyeceği yerlere ulaşabilir.
Kendinin bile şaşıracağı özgünlükte şeyler üretebilir. Irvıng Warde' a göre ise
Johnstone " başkalarım özgürleştirerek aslında kendini
özgürleştirir.”
1972 yılında yayımladığı Impro, Impovisation
and the Theatre, ( Doğaç, Doğaçlama ve Tiyatro ) kitabında Johnstone,
yirmi yıllık tiyatro deneyimini ve özgün doğaçlama temrinlerini ele almıştır.
Bu kitapta bir çok eğitmen ya da yönetmenden farklı olarak doğaçlamalarının
sonuçları ile ilgilenmediği, sadece doğaçlamaların nasıl yapılacağı üzerinde
durduğu görülür. Çünkü doğaçlamaların başarıya ulaşması eğitmene bağlıdır. Aynı
doğaçlama yöntemini kullanan iki eğitmenin aynı sonuçlara ulaşması beklenemez.
Ancak eğitmen yetenekli ise iyi sonuçlar ortaya çıkabilir.
Johnsone'un doğaçlamalarında güldürü öğesi ön
plandadır, güldürerek öğretir. Eğitim için kullandığı yöntem, geleneksel eğitim
yöntemlerinden farklıdır. Eğitimde olması gereken - uygun olan - her şeyi
tersine çevirir. Örneğin, öğrencilerin birbirleriyle dalga geçebilecekleri,
alay edebilecekleri, bağırıp her türlü 'uygunsuz' davranışı özgürce
sergileyebilecekleri bir ortam hazırlar. Bu ortamda öğrenciler hiç bir baskı
ile karşılaşmadan kendilerini özgürce ortaya koyabilme şansı elde ederek
yaratıcılıklarını geliştirirler.
Doğaçlamalarla her oyuncuda olan korkuları gidermeyi
hedefler. Bunun için oyuncuların öncelikle korkularının tedavi edilebileceğine
inanmalarını sağlar. Dr.Wolpe'un fobileri tedavi etme yöntemi ve Anthony
Stirling'in yaklaşımının etkisi ile kendi yöntemini geliştiren Johnstone,
korkuları uzaklaştırarak yok etme yolunu seçmiştir. Korkulara dolaylı yollardan
yaklaşır. Korkular oyuncuyu belirler, bu nedenle öğrencilere 'yeteneksiz' demek
yerine 'korkuları olan öğrenciler' olarak yaklaşmak daha doğrudur.
Doğaçlamalarla sorunları çözmek yerine sorunların üstesinden gelme yolları
öğretilmelidir. Çünkü gerilimlerden kurtulmak özürleşmeyi getirir. Öğrencileri
spontan hareket etmeye yöneltir. Bir sonraki adım planlanmamalı ya da başarı
kazanmak için oynanmamalıdır. Önemli olan geleceği kontrol etmek değil,
spontan, o anda verileni ortaya çıkarmaktır. Johnstone'a göre öğrencilerin
sıklıkla düştükleri hatalar şunlardır: Beğenilmek için oynamak, sadece kendi
rolüne yoğunlaşmak, bütünün parçası gibi davranmamak, başarısız olanı suçlamak
(Bu durumun önüne geçmek için her oyuncu kendini başarısız gördüğü kişinin
yerine koymalıdır,).
Johnstone, R.C.T'ın stüdyosunda sürdürdüğü doğaçlama
çalışmalarını seyircilere açarak, yaptığı çalışmaların hedefine ulaşıp,
ulaşmadığını görmek istemiştir. Seyirciden gelen olumlu tepkiler üzerine
öğrencileri ile 'The Theatre Machine' adı altında bir tiyatro topluluğu
oluşturarak dışarıya açılmıştır. Daha sonra Eğitim Bakanlığı ve British Council'
ın da desteğini alan bu topluluk, ülke içinde birçok kentte ve Avrupa'nın bir
çok ülkesinde doğaçlama oyunlar sergileyerek, 1950'li yılların sonunda sadece
doğaçlama oyun sergileyen ilk topluluk olarak tarihe geçmişti
Gerçekleştirdiği çalışmaların ekibin iyi olmasından
dolayı mı veya tiyatro sever seyirciye oynanmasından dolayı mı başarılı
bulunduğunu sınamak isteyen Johnstone, R.C.T' dan ayrılarak Vancouver adasında
bulunan Victoria Tiyatrosu'na geçerek, burada tek başına her şeye yeniden
başlamıştır. Eleştirmenlerin baskısından uzak kendi yönetmenlik tekniğini
özgürce oluşturmuştur. Daha sonra Kanada' ya yerleşerek Calgary
Üniversitesi'nde profesörlüğe yükselmiş ve Drama Bölümü başkanlığı yapmaya
başlamıştır. Geliştirdiği doğaçlama temrinleri ve oluşturduğu gösterileri ile
doğaçlama tiyatrosunun önde gelen sanatçılarından olmaya hak kazanmıştır
Bu ortamda oyun üzerine düşüncelerin tartışılması
yerine doğrudan temrinlerle, eğlenceyle çalışmaya başlanır.
Provalar psiko-fiziksel, sosyal ve kişisel araştırmaların
odağı haline gelir. Başlarda bilinen tek şey gösterinin bu çalışma sürecinde
oluşabileceğidir. Grotowski gibi Brook için de provaların ana teması oyuncunun
fiziksel temrinler yolu ile kendisini aşmasıdır. Bu nedenle bir an önce oyunun
çıkmasını beklemek yerine, gelişim için gereken sürenin kullanımı ön plana
çıkar.
Brook' a göre oyun seçiminde en temel belirleyici
özellik, oyunun temasının seyircinin düşünsel ve temel gereksinimlerini
karşılayabilmesidir.
Bir oyun sahnelenirken, başlangıçta bir biçimi yoktur,
sadece yazılı bir metnin sözcükleri ve bunlara ilişkin düşünceler vardır. Olay
biçimin ortaya çıkarılışı. sahneleme çalışmaları ise doğru biçimi araştırmadır.
Brook bir sahneyi ilk kez incelediğinde, doğrudan tat
alabilmek için, doğaçlamalardaki gibi ne olacağını bilmeden kalkılıp oynanması
yoluna başvurur. Bir metnin devingen ve etkin bir biçimde keşfedilmesi
araştırmaya zenginlik katar ve entelektüel incelemeye yeni boyutlar getirir. Bu
nedenle Orta Avrupa tekniğindeki gibi, bedende hissetmeden önce, haftalarca
masa başı çalışması yapılmasını şiddetle eleştirir, bu yöntemi askeri operasyon
brifingine daha uygun bulur.
"Ben, kişisel olarak, aynı gün yapılacak değişik
ve birbirini tamamlayan çalışmalardan yanayım: önce, tıpkı bir insanın
bahçesîndeki otları ayıklaması ve bahçesini sulaması gibi düzenli hazırlık
temrinleri; sonra önyargısız, derinlere dalıp denemeler yaparak oyuna ilişkin
pratik çalışmalar; nihayet, üçüncü aşamada az önce yapılanları aydınlatacak
akılcı bir inceleme'.
Ancak, bu inceleme sezgisel bir anlayıştan kopuk
olmamalıdır.
Brook'un çalışmalarında ilk aşama oyuncunun kendini en
iyi gösterebildiği bir imge yaratmasıdır, ikinci aşama oyuncunun verilen
imgeleri kendine mal edip sunabilmesi ve bu gelişim süreci içinde önceden
tahmin edilemeyecek ilişkileri keşfetmesidir. Yönetmen oyuncuları kışkırtarak,
motive eder ve sorular sorarak oyuncu için yaratıcılığa elverişli bir ortam
hazırlamaya başlar. Oyuncu bu ortamda doğaçlamalar yaparak araştırmaya ve
konuyu deşmeye girişir. Böylece biçem oluşmaya başlar. Provaların son
aşamalarında ise yönetmen, oyuncuların düşünceleri ile oyun arasında bağ
kurmaya, sadece oyuncuya ait olan ve bütünle ilişkisi olmayan fazlalıkları
atmaya ve oyunla ilgili yaratıcı malzemeyi alıp, kullanmaya yönelir.
Prova yapmayı yüksek sesle, gözle görünür biçimde
düşünmek olarak ele alan Brook, prova yaparken aceleci davranmamayı önerir.
Çünkü kısa sürede sonuca gitmek, çok önceden duygu aşamasına giren oyuncuların genellikle
diğer oyuncularla kurması gereken bağlantıyı bulmakta zorlanmasını getirir.
Sonuçta ortaya oyuncuların tek tek başarı gösterdiği ama bütünlüğü olmayan bir
oyun çıkar.
Brook'a göre yaşayan, canlı bir tiyatro için her yeni
provaya bir önceki günkü bulguların sınavdan geçirilmesi ile başlanmalıdır.
Yönetmen, oyuncu ve metin arasındaki ilişkiyi bir valse benzeterek, ilerlemenin
dairesel olduğunu ve kimin başı çektiğinin belirlenmesinin ise durulan yere
göre değişeceğini söyler. 'Bu çalışma sürecinde yönetmen sürekli yeni araçlara
gereksinim duyar. Tek bir teknik kullanımı sorunları çözemez. Sorunlara göre
yeni tekniklere yönelmek gerekir. Yönetmen açıklama, mantık, doğaçlama ve
esinlenişin çabucak tüketen yöntemler olduğunu görmeli ve birinden diğerine
atlayabilmelidir. Düşünce, coşku ve beden üçlüsünü birbirinden ayırmadan
ilerlemelidir.
İlk provalarda yönetmen doğaçlama, çağrışım ve anılara
yönelme, oyunla ilgili yazılı malzemenin okunması, o dönemin belgelerinin
taranması, filmler izlenmesi, tablolara bakılması gibi tek tek her oyuncunun
içindeki oyunun izleğiyle ilgili malzemeyi harekete geçirmeye yarayabilecek
yollara başvurur. Ancak bu yöntemlerin hiçbirinin kendi başına fazla bir anlamı
yoktur, her biri birer uyancıdır. Oyuncular bir çok farklı açılardan
uyarılarak, çalışmaya motive edilirler ve oyun için gerekli zengin malzemeyi
oluşturmaya başlarlar.
Oyuncular bir metin üzerinde çalışırken yaptıkları
hareketler ve doğaçlamalar ile tüm bedenlerini yaratıcılığa açık ve özgür hale
getirmelidirler. Bunun için Brook'un önerdiği temrin, metni başka sözcükler ve
hareketlerle geliştirmektir.
"Doğal olarak, bütün bunlar, iç yaşamla ilişki
kurarken aynı z.amanda yüksek sesle konuşmayı gerektiren zor ve elle
tutulamayan şeye ulaşmak için birer geçiş yoludur. Kendini aldatmadan, intim
ifadeyi, geniş bir oylumu dolduruncaya kadar geliştirmek nasıl olacaktır?
Oyuncu, ikili ilişkileri bozmadan ses perdesini nasıl yükseltecektir? Bu
inanılmayacak kadar zor bir şeydir: oyunculuğun paradoksudur.".
Brook, oyuncuların aksiyonlar üzerinde yeteri kadar
hakimiyet sağlamalarından sonra oyun metnini okumaları için oyuncularına verir.
Ancak bu okumada dikkat edilmesi
gereken bütün bilgilerin, tanımlamaların dışına
çıkılıp, sanki ilk kez karşılaşılıyormuşçasına metnin önyargısız ele
alınmasıdır. Oyuncu metne bir arkeolog gibi ilk kez karşılaştığı, ilginç bir
şey bulmuş gibi yaklaşmalıdır. Metni önce kendi dilinde denemeli, duyuları ile
incelemelidir. Oyuncu artan bir güçle ve inançla bunları söylerken, metindeki
ritm de ortaya çıkmaya başlar. Tonlama bedensel çalışmalardan oluşturulur.
Barba'da olduğu gibi, oyun metni anlamı ortaya
çıkarmak için değil, ses ve ritm oluşturmak için araç olarak kullanılır. Zor
olan bu yöntem için oyuncular sözlerin anlamını kavramak yerine, ritmini
dinleme konusunda eğitilir.
Aynı amaçla yapılan bir diğer temrin ise Spolin'in de
kullandığı, oyuncuların repliklerini melodik olarak söylemeleridir. Böylece
metinde daha derinde yatan anlamlar ortaya çıkabilir.
Bu çalışmaları oyun metni üzerinde yapılan ses
çalışmaları izler. Örneğin, oyuncunun repliği itiraz etmeyi içeriyorsa, oyuncu
metinde yer alan sözleri kullanmadan, aynı anlamı verecek sesler çıkararak
rolünü oynar. Bu çalışma ile oyuncuların kendi ritmleri ve eğilimleri ile metin
çözümlenir. Oyuncuların kendiliklerinden itkileri bulamadığı durumlarda
yönetmen devreye girerek, gerekli ritmleri oluşturur. Oyuncular bu ritmleri
doğaçlamalarla değiştirerek kendilerine malederler. Karakterle ritm arasında
gerekli bağ kurulduğunda ritm karakter olur.Brook.canlılık kazandırma amacıyla
Stanislavski'nin karakter oluşturmada kullandığı bazı yöntemleri provaların ilk
aşamalarında kullanır. Ancak karakter yaratmak konusunda Stanislavski'nin
görüşlerinin tamamen karşısındadır.
"Karakter oluşturmak inşa etmenin tam tersidir -
bu bir yıkımdır, oyuncunun adalelerinde, kafasında olan her şey birer birer yok
edilir ve bu yıkım kişi ile rolü arasında duran engeller bir gün ortadan
kalkıp, karakter kişinin gözeneklerine kadar nüfuz edene kadar da sürer.
Brook'un kullandığı ve Bertolt Brecht tarafından
geliştirilen bir yöntem de, iki oyuncu çalışırken sürekli olarak rollerini
değişmesi ve bunu yaparken bir yandan da repliklerine uygun ritmler bulup
kullanmalarıdır. Bu doğaçlama karşılıklı olarak birbirlerinin rollerini yapma
yetisi kazandırmanın yanında oynadıkları karakterlerde neler olup, neler
olamayacağını da denemeye elverişli bir çalışmasıdır.
Seyirci tepkilerine önem veren Brook, oyuncuların
gelecek tepkilere hazırlanması amacıyla yapılan her çalışmanın diğer oyuncular
tarafından izlenip, canlı tepki verilmesini ister. Canlı tepkilerle karşılaşan
oyuncu oyununu buna göre kurar ve tepkiler konusunda uyanık hale gelir.
Brook'un C.I.R.T.'da deneyimler sonucu geliştirdiği ve
artık gelenekleri haline gelmiş olan bir uygulama ise, prova döneminin üçte
ikisini tamamladıklarında, gelişim süreci devam eden çalışmayı seyirciye
açmaktır. Bunun için genellikle seçilen mekan bir okuldur. Bu seçimde henüz
koşullanmamış seyirci olan çocuklara oynama önemli bir etkendir. Oyuncular,
oynadıkları oyunun ne olduğunu bilmeyen çocuklar önünde oyunlarını, kostümsüz,
aksesuarsız, hatta belli bir oyun düzeni kurmadan oynarlar. Okuldaki bir sınıfı
'boş alan' olarak kullanıp, orada bulunan nesnelerle doğaçlama yaparak oyunu
yeniden oluştururlar. Bu deneyim sayesinde, topluluk dışındaki insanların
tepkileri ölçülür, oyunda nelerle ilgilendikleri veya nelerden sıkıldıkları
saptanır.
C.I.R.T.' da yapılan her gösteri aslında Brook'un
topluluğu ile birlikte belli bir alanda yaptığı araştırmanın veya deneysel
çalışmanın sonuçlarının seyirci ile paylaşımıdır.
Sürekli arayış içinde olan Brook, her oyunu için
değişik yöntemlere başvurmuştur; Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası oyununun
provalarında sözsüz iletişim temrinleri geliştirilmiş, vurmalı çalgılar, seslerle
oluşturulan müzik, sirk ve Commedia dell' Arte'nin jimnastik hareketleri, Oedipııs için
Tai Chi' den geliştirilen temrinler kullanılmıştır. Orghast' da
ilk kez Dadaistlerin ya da Sürrealistlerin sesi parçalamaları türünde
temrinlere başvurulmuştur. US, Vietnem Savaşı'nı konu alan
ortak bir grup doğaçlamasının ürünüdür. 'Şiddet Tiyatrosu' çalışmalarının
belgeseli gibidir. Oyunun provalarına Susan Sontag, Chaikin ve Grotowski'de
katılmıştır. Chaikin bu çalışmalar için 1966 yılında altı hafta için R.S.C' ye
gelmiş ve 'the Open Theatre' da kullandığı doğaçlama temrinlerini US ekibine
uygulamıştır. Temayı ortaya çıkarmak için araştırmalar yapmış ve Yılan oyununda
olduğu gibi bu oyunda da yazarla birlikte çalışıp, çeşitli doğaçlamalarla oyunu
oluşturmaya girişmiştir. Bunları yapmanın yanı sıra teorik ve uygulama notları
da tutarak oyuna katkıda bulunmuştur. Grotowski' den oyuncunun bedenini ve
duygularını kontrol altına alma disiplini konusunda yardım beklenmiştir. ‘The
IK’ oyununda ise çıkış noktası olarak fotoğraflar kullanılmıştır. Her
oyuncu ele aldığı fotoğraf üzerinde çalışmış, her tavrın ayrıntılarını büyük
bir dikkatle ortaya çıkaracak doğaçlamalar yapmış ve yeniden üretmeye
girişmiştir. Bu oyun çalışması ayrıntılar üzerine yoğunlaşma ile ön plana çıkar.
Mitlere dönüş, 1985 yılında gerçekleştirilen Mahabbarata'yı
getirmiştir. Grotowski'nin eğitim metodunun etkisi ile çalışılan bu oyun, Batı
mitolojisine dayanmadan, tüm insanlığı anlatan, gösteriden seremoniye uzanan,
Hint Tiyatrosu'nun zengin deneyimini araştırır. Arasız dokuz saat süren oyun,
güneşin doğuşundan batışına kadar sürer. Kadroda yirmi iki oyuncu ve aynı
zamanda oyunda yer alan altı müzisyen vardır. Grotowski'nin oyuncusu Cieslak'ın
yanısıra Türk sanatçı Tuncel Kurtiz oyuncu olarak, Kutsi Ergüner ise müzisyen
olarak kadroda yer almışlardır.
Bu oyundaki kavga ruhunu yakalamak için topluluk kung
fu çalışmıştır. Kathakali Tiyatrosu eğitimi almış ve bedenin her
parçasını kendiliğinden, birleşik bir tarzda nasıl hareket ettirileceğini
öğrenmek için çeşitli alıştırmalar yapmıştır. Topluluk oyuncularından Yoşi
Oida'ya göre "eğer beden, ses ve zihin özgürse, eğer oynanacak
karakter bulunmuşsa, o zaman doğaçlamaya başlanabilir.Richard Schechner'e
göre Brook'un gösterilerinin arkeolojisi vardır. Çeşitli kültürler bilinçli
olarak üst üste yığılmıştır. Gösteriler yolculuk ve araştırmaları özetler.
Kullanılan müzik aletleri, görsel efektler ve bölgesel oyunculuk biçemlerini
koruyan, ayrı kültürlerden gelen oyuncuların birlikteliği bunun kanıtıdır.
Brook oyuncuların bütün farklılıklarını kullanarak bir uyum yaratmaya çalışır.
The Tempest ( Fırtına )
Brook, Fırtına'yı ilk olarak 1957 yılında
Shakespeare Memorial Theatre'da sahnelemiştir. Aynı oyunu daha sonra 1963
yılında Stratford'da sahnelemiştir. Bu yorumda Prospero rolünü
İngiliz oyuncu John Gielgud oynamıştır. Bu tarihten bir kaç yıl sonra ise, aynı
tiyatroda, İngiliz yönetmen Clifford Williams ile işbirliği yapan Brook, Fırtına oyununu
denemeci bir tutumla yeniden ele almıştır. Daha sonra 1968 yılında Londra'daki
Round Hause, Chalk Farm'da sahnelemiş ve Paris'te C.I.R.T.'da farklı
kültürlerden gelen oyuncularla yaptığı araştırma ve doğaçlamalarında Fırtına'yı
temel malzeme olarak kullanmıştır. Son olarak 1990 yılında Paris'de dördüncü
kez yeniden sahnelediği ve dünyanın çeşitli ülkelerine turneye gittiği,
Glasgow'da izlediğim bu oyunla diğer yorumlar arasında bir ilişki
bulunmamaktadır.
"Başka bir zamanda, başka bir ülkede, bütün
oyuncuların aynı ulustan olduğu bir yapım ile sonradan Paris'te, değişik
uluslardan, iki Japon, bir İranlı ve Afrikalılardan oluşan bir toplulukla
sahnelediğim arasında en küçük bir benzerlik olması mümkün müdür? Bunların her
biri metne farklı anlayışlar getirmişler ve hepsi, birlikte çeşitli deneyler
geçirmişlerdir".
Bir çok defa bu oyunu ele almasına rağmen hiç bir
girişiminde istediği başarıya ulaşamayan Brook, böylesine zor, soyut ve
imgelere dayalı bu oyunu ancak farklı kültürlerden gelen, farklı imgelem
dünyalarına sahip olan oyuncularla birlikte yeniden ele aldığında başarıya
ulaşabilmiştir. Brook'un yıllar sonra bu oyunu yeniden ele almasının nedeni,
oyunun topluluğuna uygun olması, oyunculara esin kaynağı olabilecek bir
kalitede olması ve seyirciler için çağdaş gereksinimlere ve gerçeklere ilişkin
değeri olan bir şey verebilecek olmasıdır. Ayrıca Prospero'yu
oynayabilecek Afrikalı Sotigui Kouyate'nin topluluk elemanı olması Brook' un
kararını etkileyen önemli bir neden olmuştur. Brook, Fırtına' ya
ilişkin şunları söyler:
"Aksiyonun geçtiği ada gerçek gibi görünür, çünkü
burada insanlar bulunmaktadır. Ancak gerçekte burası her hangi bir uzamda ve
zamanda bulunmamaktadır. 'Bugün' kolayca 'dün' olabildiği gibi 'yarın’ da
olabilmektedir. Kesin olan tek bir şey vardır: boşluk, ıssızlık. Shakspeare’in
kurmaca yüce sanatında insanlık sorunsalının ruhunun yakalanabileceği bir oyun
alanıdır."
Başlarda çalışma süresini on dört hafta olarak
belirleyen Brook, daha sonra sürenin yetersiz olduğunu görüp, bu süreye birkaç
ay daha eklemiştir. Oyunun Fransızca çevirisini Jean-Claude Carriere,
tasarımını ise Chole Obolensky üstlenmiştir.
Jean-Claude Carriere, Fırtına oyununun
"özgürlük" kelimesi çevresinde dönüp durduğunu söyler. Brook'un
yorumunda da bunun üzerinde durulmuştur:
"Özgürlük hakkında ne biliyoruz - başkalarını
özgür bırakmayı mı? Mucizevi olarak değişen bu oyunda en son gizem bu
bulmacadadır"
Özellikle oyunun tasarımı üstünde uzun süre duran
Brook, oyunun geçtiği yer olan adanın bir simge olduğu ve oyuncuların tüm oyun
boyunca imgeleriyle dolduracakları bir oyun alanı olması kararını vermiştir.
Bunu gerçekleştirebilmek için çeşitli denemelere girişilmiştir; önce bu alan
Zen bahçesi sonra üstünde engebeleri olan toprak zemin, bir halı ve son olarak
da çevresi bambularla eşkenar üçgen biçiminde oluşturulan ve üstünde iki kaya
parçası bulunan, kırmızı toprak zemin olarak kullanılmıştır.
Rol dağılımındaki ilke, bir oyunu geleneksel
kültürlerin ışığında yeni baştan yorumlamak olduğu için, toplulukta bulunan
oyunculardan Afrikalı bir Prospero, Afrikalı bir Ariel, Balili
bir Rııh ve topluluğa yeni katılmış Alman bir Caliban, Hintli
bir Miranda ve Vietnamh bir Ferdinand seçilir.
Brook oyuna daha iyi konsantre olunabilmesi için,
içinde bulundukları çevreden uzaklaşıp Avignon'a gidilmesini yararlı bulur.
Böylece topluluk, eski bir manastırın geniş avlusunda oyun metnine hiç
başvurmadan önce beden sonra da ses üzerine doğaçlamalar yapar.
"Algılamayı ve tepkileri keskinleştirmek için
grup alıştırmaları yaptık; birbirinden değişik bireyleri bir araya getirmek ve
onları duyarlı, ses getiren bir takım durumuna sokmak için kolayca yitirilen ve
sürekli olarak yenilenmesi gereken el, kulak ve göz ilişkileri üzerinde durduk.
Brook, spor kurallarının ve gereksinimlerin de aynı
olduğunu, ancak takım oyununda biraz daha ileri gidilip, yalnızca bedenlerin
değil, düşüncelerin ve duyguların da oyuna yansıyıp orada uyum içinde
kalmasının gerektiğini söyler. Bunun için komik ve ciddi ses temrinleri ile
doğaçlamalar yapılır. Yapmakta oldukları doğaçlamalara bir süre sonra, önce tek
tek sözcükleri, sonra sözcük demetlerini ve Shakespeare'in üslubunun doğasını
tanımak amacıyla soyutlanmış İngilizce ve Fransızca tümceleri eklerler.
Ön hazırlığı sağlayan bu doğaçlamalardan sonra
topluluk Theatre Les Bouffes du Nord'a dönerek, oyundaki her sahne için
imgelemlerine göre tüm mekanı ve aletleri kullanarak sayısız doğaçlamalara
girişir. Brook bu sürece, oyunculara getirdiği önerilerle katılır.
Oyunun her sahnesi yapılan doğaçlamalarla ortaya
çıkarılmıştır. İlk sahne olan 'geminin fırtınayla sahile vurması' için yapılan
doğaçlamalardan bazıları:
"Bunlardan biri, oyuncuların çömelerek kalaslarla
eğimli gemi güvertesini simgelemeleriydi. Ariel ve Ruhlar, birçok estetik çocuk
oyununa yöneldiler: bir maket gemiyi oyuncuların kafaları üstünden fırlattılar,
bir kayaya çarptırdılar ya da bir leğen suyun içinde batırdılar. Gemiciler
merdivenlere ya da salondaki çeşitli balkonlara tırmandılar. Maske takmış
ruhlar isyancı gemicileri oynarken, saraylılar başlarının üstünde sallanan
fenerler altında küçük kamaralarda oturdular."
Bunlar gibi daha yüzlerce seçenek denenerek,
bazılarından elde edilen malzemelere yeniden şekil verilip, üretilerek sahneler
oluşturulur.
Brook' a göre asal çalışma sözcükler ve onların
anlamlarını keşfetmek olmuştur.
Anlam, metinden yola çıkılarak yapılan denemelerle
ortaya çıkarılabilir. Bir metin ancak ayrıntılarla yaşar hale getirilebilir.
Provaların başlarında, oyuncu, cümlenin içeriğini genellemeyle vermek yoluna
gider. Bunu aşabilmek için de sık sık yardıma gereksinim duyar. Yardımın
çeşitli yollarla olabileceğini belirten Brook, bu yollardan birinin deneyimsiz
oyuncunun, deneyimli bir oyuncunun yarattığı resmi taklit etmesi olduğunu söyler.
Böylece oyuncu resmi taklit ederek doğrudan 'hisseder'. Amacına ulaştığında ise
taklidi bırakır. Diğer bir yol ise oyuncuların provalar sırasında birbirlerinin
rollerini oynayıp kendi rolleri üzerinde yeni izlenimler edinmeleridir:
"Burada kesinlikle kaçınılması gereken, oyuncunun
rolü nasıl oynayacağını yönetmenin kalkıp göstermesi ve sonra da oyuncuyu, ona
yabancı gelen bir şeyi, kendi gibi oynaması için zorlamasıdır. Bunun yerine,
oyuncu her an uyarılarak sonunda onun kendi yolunu bulması sağlanmalıdır."
Topluluk çalışmalarının yarısından fazlasını
tamamladıkları bir noktada, yani oyuncular ezberlerini yapıp, konuya hakim
olup, karakterler arası temel ilişkiyi bulduktan sonra -hareketler, nesnelerle,
dekor kostüm öğeleri ile oyun biçimlenmeye başladığında - her şey bir yana
bırakılıp, bir okula gidilir. Okulun bir salonunda oyun doğaçlamalarla oynanır.
Alanın verdiği olanaklar içinde orada bulunan bazı nesneleri en anlamlı biçimde
kullanma yolu izlenir.
"0 gün, dar bir alandaki halının üstünde,
oyun hemencecik yaşam buldu. Dekor olarak akılları çelecek bir şey
olmadığından, seyircinin imgelemi özgür bir biçimde her öneriye açıktı.
Fırtınayı simgelemek için, oyuncular kapıları çarptılar, kalın plastik
perdeleri salladılar, ayakkabı yığını Ferdinand'ın topladığı taşlar oldu,
Ariel, bahçeden bulduğu bir kümes telini soyluları hapsetmede kullandı. Falan
filan. Gösterinin estetik bir üslubu yoktu, ham, etkisi doğrudan ve tamamen
başarılıydı, çünkü araçlar amaca uygundu ve bu koşullar içinde oyunun konusu
iletilebildi. Bu durum tasarımcıyı ve beni yeni sorunlar karşısında uyanık
olmaya sevk etti çok endişeliydik "
Bu uygulama topluluğa yol gösterici olduğu gibi, o ana
kadar yapılan çalışmaların değerlendirilmesi açısından da yararlı bulunur.
Brook bu deneyimden de yararlanarak Fırtına oyununa yeniden
yoğunlaşmıştır. Oyuncular ve tasarımcı ile girişilen paylaşım sonucu büyük
çabalar gösterilerek Fırtına' ya son şekli verilmiştir.
Brook, düşsel bir Fırtına oyunu
yaratmak için Japon, Çin, Hint ve Afrika tiyatro biçemlerini birarada
kullanmıştır. Biçem farklılığı oyunculuktan, kostüme kadar geniş bir yelpazeyi
kapsamaktadır.
Brook'a göre bir oyun sergilenmeye başlandıktan bir
süre sonra yerine oturur ve çoğunlukla yinelenmek zorundadır, hem de
olabildiğince iyi ve doğru yinelenmelidir. Ancak oyun oturmaya başladığı günden
başlayarak içinde görünmez bir şeylerde ölmeye başlar. Brook bu nedenle hiç bir
oyunu uzun süreli oynama yanlısı değildir. Oyunun canlı ve etkili olmasını
sağlamak için bir çok yönteme başvurur; her oyun öncesi doğaçlamalar
yapılmasını öngörür, aynı oyunu farklı biçemlerde ele alarak, oyuncuları
yeniden üretime yöneltir. Bütün bunlara rağmen oyunların oynanma sürelerinin en
fazla beş yıl gibi bir zaman dilimi ile sınırlandırılmasından yanadır.
Yorumlar
Yorum Gönder